doğmadan ölen bebekler nereye gider
Oğlan kıza boynundan sarılmıştı, kız oğlana belinden. Boyları arasında dört, bilemedin beş parmak fark vardı: Oğlan azıcık uzundu. Lise son ya da üniversitenin başındaydılar. Sapına kadar gençtiler. Gençlik fışkırıyordu, akıyordu, sel olup tüm mazgalları taşırıyordu, dinmiyordu, boğuyordu yüzme bilmeyenleri ve
Ölen insanlar nereye gider? - Çok derin ve uzun uyku gibidir. Ölen insanlar iyilerse cennete giderler, çocuklar hem bu dünyada hem de öbür dünyada zaten melektirler dedim.
Yapılacak ödeme kıdem tazminatından ayrı hesap edilecek. İşçinin ölümüne bağlı olarak yapılan ödemenin kıdem tazminatı ile bir ilgisi bulunmuyor. Bir başka deyimle ölen işçinin yakınlarına ölümden dolayı yapılacak ücret ödemesi ile kıdem tazminatı ödemesi birbirden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Cevap Kulun vefatından sonra ruh, "berzah" denilen farklı bir âleme geçer ve kıyamet vaktine kadar orada bekler. Berzah âlemi, ruh için bir nevi boyut değiştirme ve bir geçiş sürecidir. Cennetlik ruhlar berzah âleminde serbest hareket ederler. Bazen semada, bazen kabirlerinin avlularında bulunabilirler.
HALKİNANÇLARINDA; UĞUR VE UĞURSUZLUK —————————————————————————– Birlikte yaşayan insanlar arasında kimi zaman korkudan, kimi zaman çaresizlikten, kimi zaman da rastlantılardan doğan bir takım inanışlar vardır. Bunlara “batıl inanışlar” denir. Bu inanışlar, ilk insanın var oluşundan günümüze kadar sürüp gelmiştir
Mon Mari Est Accro Aux Sites De Rencontre. Bebek Sonrası değişen aile dinamiklerine eşler olarak yeniden nasıl adapte olabilirsiniz? Sıkça karşılaşılan sorunlara kısa önerilerBebek sahibi olmak evliliğinizde karşılaşabileceğiniz en önemli ve en büyük sınavlardan biridir. Bebek için kurduğunuz hayaller, yaptığınız hazırlıklar büyük bir heycanla geçerken bebek doğduktan sonra işlerin bir anda nasıl değişeceği hiç aklınıza gelmez. Eşiniz eskiden tanıdığınız kişi değil sanki!! Oysa ailenizin yeni üyesi için yaptığınız hazırlıklar gibi, bebeğinizin doğumundan sonra evliliğinizi bu yeni sürece hazırlamak ve karı-koca ilişkinizi yeniden yapılandırmak gerekliliği aklınızdan bile geçmemiştir! “Aşık olduğunuz kişiyle aile olmayı hiç böyle hayal etmemiştiniz!” Bebek doğduktam sonra evliliğinizde her şeyin eskisi gibi olmasını beklemeniz en büyük yanılgılardan biri olacaktır. Artık ailenizin yeni bir üyesi var, minicik savunmasız ve tamamen size muhtaç bir bebek… Eşinizle pek çok konuda hemfikir olmadığınız durumlar olacaktır elbette; ancak insanlar çocuk sahibi olunca ebeveyn olurlar, başka bir insan değil. Eşinizle ilgili sevdiğiniz, onunla bir hayat geçirme kararı almanıza neden olan özellikleri hala orada ve bir de bebeğiniz var. Ve şimdi bir çok araştırma, özellikle ilk bebek doğduktan sonra çiftlerin evlilik ilişkilerinden elde ettikleri tatminin düşüşe geçtiğini gösteriyor. Uykusuz geceler, bebeğin altını kimin değiştireceğiyle ilgili tartışmalar vs. evlilik ilişkisinin tadını kaçırabiliyor. Evet bebek neredeyse bütün enerjinizi ve zamanınızı alacaktır; ama iyi haber şu ki bebeğinizin doğumundan sonra evliliğinizi güçlendirmek için fazla bir enerji ve zaman harcamanıza gerek yok! Yapmanız gereken en önemli şey eşinizle bağlarınızı, iletişiminizi koparmadan, kendinizi ve eşinizi hırpalamadan devam etmek için biraz çabalamak o kadar! Bu çaba evliliğinizi öncesinden bile daha iyi hale getirecektir. Yani denemeye değer!Yeni bebek dünyaya geldikten sonra eşler arasında yaşanan tartışmaların en önemli nedenlerinden biri hangi patnerin bebek ve ev için ne yaptığıdır. Evin faturalarının ödenmesinden, bebeğin doktor randevularına, sabah 4’te bebekle kimin ilgileneceğinden çöpleri kimin çıkaracağına kadar pek çok iş sizi bekliyorken en ufak bir aksaklık bile gözünüzde büyüyordur. Yapılacak en kolay ve yardımcı şey her görev için günlük-haftalık-aylık görev dağılım listeleri hazırlamak ve bunlardan kimin sorumlu olduğunu anne bebeğin bütün sorumluluğunu kendisi almak ister. Bebeği için yapılacak her şeyin en iyisini kendisi yapacakmış gib hissedebilir; bebeğinin sadece kendisine ihtiyacı olduğunu düşünebilir. Oysa bebeğe bakmak, onu beslemek, gazını çıkarmak, bezini değiştirmek, uyutmak vs… sadece sizin değil aynı zamanda yeni baba olan eşinizin de sorumluluğudur. Ve evet emin olun o da sizin kadar istekli olacaktır! Bebeğin doğumundan sonra en çok yapılan hatalardan biri kadının kendini tamamen bebeğe adaması ve erkeği bu sürecin dışına itmesidir! Eşlerin görev ve sorumluluk paylaşımı yapmaları; birbirlerine katkı koymaları hem anne-baba hem de aynı zamanda karı-koca olmaya çalışan çiftlerin evlilik ilişkileri için önemlidir. Bütün sorumluluğu üstlenmek yerine eşinize öğrenmesi için yardımcı olun ve ona güvenin. Bu durum sizin için de büyük kolaylık sağlayacaktır. Üstelik bu paylaşımlar eşinizle birlikte zaman geçirmeniz aynı zamanda yeni bebeğinizle birlikte aile olmayı keşfetmeniz ve deneyimlemeniz için güzel fırsatlar hormonlar! Kadınlar ve erkekler yeni bebeğe adaptasyon sürecini farklı şekillerde yaşarlar. Hamilelik süresince ve doğumdan sonra kadın bedeni yüzlerce değişimden geçer. Bu fizyolojik değişimlerle birlikte bir de uykusuzluk… Bu süreç kadınlar ve erkekler arasında büyük bir gerginliğe neden olabilir.“Kocanıza katlanamıyorsunuz!”Ve evet eşiniz eskiden tanıdığınız adam ama siz ona artık katlanamıyorsunuz. Doğumdan sonra meydana gelen fizyolojik değişimler, hormonlar, uykusuzluk ve yorgunluk kadınların eşlerine olan töleranslarının azalmasına neden olabilir. Bu durum boşanmak için yeterli bir neden değil, buna “Lohusalık Sendromu” diyorlar! Eğer bu süreci eşinizle birbirinizden uzaklaşmadan ve birbirinizi hırpalamadan geçirmek istiyorsanız işte birkaç tavsiye Kadınlara düşen görev tepkilerini, ya da sabırsızlıklarını fark edince “hormonlar”ını hatırlamak olabilir! Tepki göstermeden, ya da öfkelerini yansıtmadan önce kendilerine “evet işte yine hormonlarım konuşuyor!” gibi eğlenceli hatırlatmalar yapmaları; erkeklerin ise bu geçici süreçte eşlerine karşı daha anlayışlı ve sabırlı olma konusunda çaba göstermeleri işe bu yeni sürece ve bebeğe adapte olmaya çalışırken kendinize zaman ayırmayı da ihmal etmemelisiniz. Bunun için yardım istemekten çekinmeyin ya da size sunulan yardım tekliflerini geri çevirmeyin. Yardım almak sizin yetersiz bir anne ya da baba olduğunuzu göstermez; aksine küçük de olsa başkalarından destek almak kendinize biraz boş zaman yaratmak için fırsatlar doğuracaktır. Unutmayın ki önce siz iyi olmalısınız ki sonra yeterli bir anne/baba ve eş olabilesiniz. Kendinize zaman yaratın. Eğer bütün gününüzü sadece bebeğiniz için bir şeyler yaparak geçiriyorsanız, bu sizin kendinizle zaman geçirmek için olan heycanınızı bile azaltacak; dolayısıyla eşinize bile zaman ayırmak istemeyeceksiniz. Bunun için kısıtlı zamanlarda yapabileceğiniz, kendinizi iyi hissettirecek, size keyif veren etkinliklerin listesini hazırlayıp buzdolabına ya da bir panoya asmak iyi bir yöntem olabilir. Bebek uyurken e-postalarınızı kontrol edin ya da sevdiğiniz o diziyi izlemeye devam edin. Bebeğiniz uyurken siz de kestirmeye çalışın, kendiniz için alışveriş yapın, yoga yapın ya da kitap okumak için zaman ayırın. Size kendinizi iyi hissettirecek ne varsa her gün yapmaya devam edin. Aynı zamanda eşinizin de kendine zaman ayırmasını anlayışla karşılayın; bırakın bisiklet sürmeye devam etsin, futbol maçlarını izlesin ya da ona kendini iyihissettirecek ne yapmak istiyorsa yapsın. Böylece kendinizi yenilenmiş olacak, dinlenmiş, daha enerjik ve mutlu hissedeceksiniz.“Ben”e zaman ayırdığınız gibi eşinizle birlikte “karı-koca” olarak bir şeyler yapmak için de zaman ayırın. Anneannneler ya da babaaneneler ne güne duruyor, ya da bebek bakıcıları? Bebek doğduktan kısa bir süre sonra eşinizle bebeğinizden uzak, baş başa kısa süreli de olsa, evden dışarıda zaman geçirmek için çaba gösterin. Hızlı bir akşam yemeği, bir kahve ya da kısa bir yürüyüş belki. Gün içinde sohbet etmek için kendinize zaman ayırın, gününüzü paylaşmak için bulaşıkları birlikte kaldırın ya da bebeğinize akşam banyosunu birlikte yaptırın. Anne ve baba olmanın yanında önce karı ve koca olduğunuzu unutmamalısınız.[newsbox style=”nb4″ title=”POLİ 286″ display=”tag” tag=”286″ number_of_posts=”5″ sub_categories=”no” show_more=”no” post_type=”post”]
EconomistOluşturulma Tarihi Mart 13, 2010 0704Bazılarının hayatına daha annelerinin karnındayken bazılarına da doğduktan sonra son veriliyor. Yaşamaya devam edenler de aileleri tarafından terk ediliyor. Her ne olursa olsun her gün binlerce kız bebek hayatını kaybediyor ve bu rakam günden güne büyümekte olan, fakir bir ülkede yaşıyorsunuz ve ilk çocuğunuzu bekliyorsunuz. Orta sınıfa mensupsunuz, geliriniz yükseliyor ve küçük bir aile kurmak istiyorsunuz. Ancak geleneklerin baskısı altındasınız. Belki yaşadığınız toplumda sadece erkek çocukların miras hakkı var ve belki de “kız evlat el olur gider, erkek evlat biz yaşlanınca bize bakar” diye düşünüyorsunuz. Şimdi bir de bebeğinizin kız olduğunu öğrendiğinizi ve erkek çocuk istediğinizi düşünün. Ne yaparsınız?Bu durumda milyonlarca çift, kız bebeklerini kürtajla aldırıp erkek çocuk için uğraşmayı tercih ediyor. Kürtaj karşıtları, bu durumun toplu katliam olduğunu düşünüyor. Öte yandan başta Çin olmak üzere erkek çocuklarını kızlara tercih eden toplumlarda suç oranları, kadın ticareti, cinsel şiddet ve hatta kadınların intihar oranları günden güne yükseliyor. İngiliz Economist dergisi dünyadaki kadın nüfusunun doğal olmayan sebeplerle sürekli olarak azalmasını bu haftaki kapağına taşıdı. Dergi bu durumu gendercide İngilizce’de cinsiyet anlamına gelen gender ve soykırım anlamına gelen genocide kelimelerinin birleşimi yani “cinsiyet soykırımı” olarak ekonomist Amartya Sen, 1990 yılında “cinsiyet soykırımı”nın bilançosunu 100 milyon kişi olarak belirlemişti ancak Economist günümüzde bu rakamın çok daha yüksek olduğunu belirtti. HER 100 KIZA 130 ERKEK BEBEKÖzellikle Çin’de ve Hindistan’ın kuzeyinde erkek çocuk nüfusunun kız çocuklara oranla çok yüksek olduğu bilinen bir gerçek. Çin’de 1980’li yıllarda her 100 kız çocuk için 108 erkek çocuk sayılıyordu. 2000’li yıllarda ise kızların erkeklere oranı 100’e 124 oldu. Hatta bazı eyaletlerde bu değer 100’e 130’a kadar ve Singapur gibi Doğu Asya ülkeleri, Balkanların batısındaki eski Komünist ülkeler ve hatta ABD’de yaşayan Japonya ve Çin kökenli ailelerde bile bu dengesiz cinsiyet oranlarıyla karşı karşıya kalındığını belirten Economist, “cinsiyet soykırımı”nın dünyanın farklı yerlerinde, farklı ekonomik seviyelerde, farklı dinlerden, farklı eğitim durumlarına sahip insanları etkileyebileceğini ifade ve Singapur’un, açık, varlıklı ekonomiler olduğunu hatırlatan dergi Çin’de ve Hindistan’da da “cinsiyet soykırımı”nın en çok görüldüğü yerlerin gelir durumunun ve eğitim seviyesinin en yüksek olduğu bölgeler olduğuna dikkat kız bebeklerin bu kadar hızlı ortadan kaldırılmasında etken olan üç nokta sıraladı Birincisi eskiden beri erkek çocukların daha tercih edilir durumda olması, ikincisi modern toplumlarda yaşayan insanların küçük aile isteği, üçüncüsü de ultrason ve benzeri teknolojilerle bebeklerin cinsiyetinin doğmadan önce belirlenebiliyor İÇİN KIZLARDAN FERAGAT EDİLİYOREn az dört çocuk yapılan toplumlarda çiftler eninde sonunda erkek çocuğu buldukları için kız bebeklerini kurban vermek zorunda kalmıyorlar. Ama ailelerin bir ya da iki çocuk sahibi oldukları günümüzde erkek çocuk isteyen çiftler kızlarından feragat etmek zorunda kalıyor. Bu durum cinsiyet oranlarındaki dengesizliğin neden özellikle Çin’in en modern kısımlarında yaşandığını açıklıyor. Öte yandan ilk çocuklar için kız-erkek sayıları daha dengeliyken ikinci ve sonraki çocuklarda ibre bir anda erkeklerin yönüne dönüyor. Aileler ilk çocukları kız olsa çok sorun etmiyor ancak ikinci çocuğun erkek olması için ellerinden geleni yapıyor. Kimi bölgelerde üçüncü çocuklar için erkeklerin kıza oranı 200’ü kız bebeklerin tarih öncesinden kalma önyargılar ve modern trendlerin talihsiz kombinasyonuna kurban olduğunun altını çizen Economist, bu eğilimi bugüne kadar tek bir ülkenin değiştirmeyi başarabildiğini belirtti Güney KORE DOĞRU ÖRNEKÜlkede kız ve erkek bebeklerin sayısı 1990’lı yıllarda en az Çin’deki kadar dengesizdi. Ancak bugün normalleşme yönünde bir eğilim var. Bu değişiklik politikalarla ve benzeri amaçlarla değil, kültürel değişiklikle mümkün oldu. Kadınların eğitime katılımının artırılması ve ayrımcılık karşıtı davalardan çıkan eşitliği destekleyici kararların çıkmasıyla erkek çocukların kızlara nazaran tercih edilirliği sona dergi bu durumun Güney Kore zengin bir ülkeyken yaşandığını hatırlattı. Eğer Kore’nin gelir seviyesinin dörtte birine sahip Çin ya da onda birine sahip Hindistan zenginleşene kadar beklerse bu pek çok neslin daha bu koşulları yaşaması anlamına gelebilir. Bu durumun önüne geçmek için ilk olarak Çin’deki tek çocuk politikalarının terk edilmesi gerektiğini savunan dergi, bu durumda nüfusun kontrol edilemez bir biçimde büyümesini önlemek için farklı doğum kontrol yöntemleri kullanılabileceğini DEĞERİ ARTIRILMALIDünyanın her yerinde kızların değerinin artırılması gerektiğini hatırlatan Economist, kadınların eğitime katılımın artırılması, kız çocukları aile mirasından mahrum eden yasaların kaldırılması ve kadınların yaşamın her alanında topluma katılımının artırılması yönünde çağrı yaptı. Çin’in efsanevi lideri Mao Zedong “Göğün yarısı kadınların omzunda yükselir” demişti. Economist gökyüzünün yıkılmasını önlemek için “cinsiyet soykırımı”nın sona erdirilmesini istedi.
Değerli Ziyaretçilerimiz ve Anne Adaylarımız. Sizler tarafından tarafımıza bir çok soru gelmektedir. Özelden gönderdiğiniz mesajları hızlı takip edemiyoruz ve moderatörlerimiz göremiyor. Soru ve sorunlarınızı lütfen forum bölümünden bizlere iletin ki hem moderatörlerimiz hem de uzmanlarımız rahatlıkla takip edip cevaplayabilsin. ANNEMCE FORUMA GİTMEK İÇİN TIKLAYIN Bebeklerin 9 ay boyunca anmiyos sıvısı içinde yüzdükleri göz önünde bulundurulursa, aslında onların doğduktan sonra da bir balık gibi yüzmeleri beklenebilir. Bu durum bazı anne babaların yeni doğmuş bebeklerinin yüzebileceğini düşünmelerine neden olur. Fakat bebeklerin yüzebildikleri düşüncesi zamanla yerini daha çok anne – bebek jimnastiğine bırakmıştır. Anne ve bebeğin katıldığı bu tür su jimnastiği kurslarında amaç, bebekleri yüzücü olarak yetiştirmek değildir. Kurslarda, anne ve bebeğin sağlığı göz önünde bulundurularak bazı hareketler yaptırılır. Bu nedenle geçmişle bugünün düşüncesi arasında büyük farklar vardır. Çünkü eskiden bebeklerin gerçekten de doğdukları andan itibaren yüzme bildikleri düşünülürdü. Ayrıca bebeklere ilk aylarında yüzme dersleri aldırmanın bebeklerin zekasını geliştirdiği anlayışı da çok yaygın bir düşünceydi. Ama bu düşünceler günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir. Çünkü bebekler gerçekte yüzmeyi bilmezler. Suya bırakıldıkları zaman yaptıkları hareketler sadece kendilerini kurtarma güdüsü ile ortaya çıkan reflekslerdir. Bebekler su üstünde kalmak için gerekli olan yüzme hareketlerini, ancak üçüncü yaşlarından itibaren öğrenmeye başlayabilirler. Fakat bu durum bebeklerin ilk aylarda suya bırakılmalarının sakıncalı olduğu anlamına gelmemelidir. Tam tersine Bebekler bu şekilde hareket etme kabiliyetlerini geliştirebilirler. Bebekler kendilerine güven kazanırlar. Anne babanın bebekle olan iletişimi güçlenir. Buna rağmen bazı noktalara dikkat edilmelidir Bebek mutlaka sağlıklı olmalıdır. Grip, soğuk algınlığı veya başka bir enfeksiyon hastalığına yakalanmış olmamalıdır. Ayrıca bebek kafasını taşıyabilir durumda olmalıdır. Bebeğin su yutmamasına da dikkat edilmelidir. Önemli olan başka bir nokta da suyun 38 derece olmasıdır. Aksi takdirde bebeğin vücut ısısı düşebilir. Ayrıca birkaç aylık bebekler kesinlikle denize sokulmamalıdır. Bebek sadece dezenfekte edilmiş havuzlarda yüzdürülebilir. Bebeğin üşütmesini engellemek için, bebeği sudan çıkardıktan sonra havluyla sarmak gerekir. Bütün bebek jimnastiklerinde olduğu gibi, su jimnastiğinde de amaç aileler ve bebekler arasında iletişim kurmaktır. Fakat sadece bu sebepten dolayı bebekleri suya sokmak doğru olmaz. Bebek sudan korkuyorsa, su jimnastiğinden vazgeçilmelidir. Ayrıca bebeğin korktuğunu bile bile, onu suya sokmaya zorlamak doğru değildir. Çünkü su jimnastiği bebeğin hoşuna gitmelidir. Ayrıca bebeği ilk başlarda banyoda yüzdürmek, onun yüzmeye başlamasını sağlayan en önemli etkendir. Sağlıcakla Kalın. Beğendiyseniz Yıldız Vermeyi Unutmayın! See more Önceki Yazı Ani Bebek Ölümü Sendromu Nedir? Nedenleri Nelerdir? Sonraki Yazı Hamilelikte Bebeği Neler Etkiler? Neler Zararlı, Neler Zararlı Değil? Annemce, kadın ve çocuk sağlığı, hamilelik, bebek sağlığı, tüp bebek konularında bilgili uzman kişilerden oluşmaktadır. Sorularınızı Lütfen Yorum Bölümü veya Soru Cevap Forumundan Bizlere İletebilirsiniz.
- 1628 Güncelleme - 1650 Prof. Dr. Nejat Narlı, Çukurova kentlerinde bazı ailelerin yeni doğan bebekleri doğar doğmaz tuzladığını, bu yüzden birçok bebeğin sıvı kaybından beyin kanaması geçirip öldüğünü söyledi Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nejat Narlı, Çukurova kentlerinde bazı ailelerin yeni doğan bebekleri doğar doğmaz tuzladığını, bu yüzden birçok bebeğin sıvı kaybından beyin kanaması geçirip öldüğünü söyledi. DHA'nın haberine göre; yeni anne adaylarını uyaran Prof. Dr. Nejat Narlı, bebeklerin çevreden duyulan bilgilerle değil, bir sağlık kuruluşundaki doktor tavsiyesi ile büyütülmesi gerektiğini vurguladı. Yeni doğan bebeklerin genellikle aile büyüklerinin tavsiyesiyle tuzlandığını belirten Prof. Dr. Narlı, "Yeni doğan bebekler, aile büyükleri tarafından tuz veya zeytin yağı ile birlikte ovulup banyo ettirilerek; ağız, koltuk altı, kasık, dahil tüm vücuda sürülerek tuzlanmaktadır. Ne yazık ki ciltten emilen aşırı miktarda tuz, ciddi ve hayatı tehdit eden hipernatremi kanda tuz oranının yükselmesi ile sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle yaşamını yitiren bebekler bulunuyor. Bebeğinizi kesinlikle tuzlamayınız." ÖLÜMLE SONUÇLANIYOR Tuzlamanın genelde Adana ve Hatay çevresinde yapıldığını belirten Prof. Dr. Narlı şöyle konuştu "Özellikle bölgemizde doktor desteğini almayan bazı aileler tuzlamayı uyguluyorlar. Bebekleri doğar doğmaz kokmasın diye tuzluyorlar. Yeni doğan savunmasız bebeğin vücuduna sürülen tuz, sıvı kaybına neden oluyor. Böyle olunca bebeğini kendince korumaya çalışan aile, istemeden onun beyin kanaması geçirip ölmesine neden oluyor. Bazı soğuk bölgelerde de bebek doğar doğmaz vücudu toprak ile sarılıyor. Bu da bebeğin tetanos olmasına neden oluyor. Çoğu zaman da bebeğe doğduktan sonra birkaç kez ezan okunmadan anne sütü verilmiyor. Bebeğin gözüne iyi göreceği düşünülerek limon damlatılıyor. Yapılan bu işlemler hemen ters etki göstermezse de bir süre sonra sağlık problemleri olarak kendini gösteriyor."
doğmadan ölen bebekler nereye gider